Bi odaya benziyo yeni bi insan fakat insan gibi bi insan. Eğer içinde yaşıyosan, yaşancak hale getirirsin. Eğer insansan o odayı oda yapan sensindir. Hayallerle de doldurursun eşyayla da ve en güzeli ise, hayal ve eşya uyumlu olduğunda güzeldir odan. Benim en sevdiğim odam burası. Odada neler mi var; çamaşır makinası, çamaşır askısı, masa, çamaşır dolu sepetler, bir sürü pencere, masa lambası, üstüne adımı bile yazmamış olduğum bir sürü yeni defter, makyaj malzemeleri, dine inanmam fakat kendimden bir hatıra olarak sakladığım seccade, makyaj aynası, kombi. Serinlik, sessizlik, sadakat, temizlik, çalışma aşkı, emek, emeğin getirisi bu oda. Bu oda, süslenilip püslenilen oda. Bu oda, yıkandıktan sonra girdiğim ilk oda. Bu oda bornozumu alıp banyoya götürdüğüm, bu oda, banyodan çıkıp bornozumu giyip ilk adımımı attığım oda. Beni ısıtmaya yarayan kombi burada. Suyumu ısıtan kombi. O sıcak suyun altında bulduğum huzur. Tüm karanlıklarından arınmak rahatlığı.
Bak bu odada, masanın altına sıkıştırılmış, tıkıştırılmış birçok bavul, çanta ve valiz var. Evet tıkıştırılmış, çünkü artık “gitmek” istememiş. Artık “kalmak” istemiş. Artık “mesken” istemiş. Ama “uykusunun gelmemesini” istemiş, bak yataklık bi yere benziyo mu, yerler çırılçıplak ve parkeler kalkmış gözyaşları bastığı için odayı. Yazamadığında ağlamış hep çünkü, bi de korkmuş hep delirmekten ya da hep deli kalmaktan, çizginin öbür tarafına geçmekten. Belirsizliği reddetmiş hep, ama çizgiye dayandığı zaman keçileri, çok korkmuş, ne olacak, demiş, ne olur, demiş, şimdi kendimi kendime bir tokat atmaktan alıkoysam ve çizgiyi aşsam, ne olur, o belirsizlikte neler gizli? Gene aynalar olacak mı? Ya da benim temizleyeceğim kirli çamaşırlar?
Bu oda, bak, tarak var, toka var. Biliyor çünkü hızla uzayacak saçları, ta ki beline gelecek, gene aynı boyda kestirilecek, yavaş yavaş kısalacak, üç numaraya gelene dek. Sıra sıra deneyecek, önce kendisi kesecek ağlaya ağlaya ve kin kusarak, sonra annesi onu bir berbere götürecek. Arka planda bir türk sanat müziği parçası çalacak, annesi gözlerini aynanın tavana en yakın noktasına dikip gözyaşlarının dökülmemesine çalışacak, sanki müziği dinliyormuş gibi yaparken. O ise mutlu ve acı içinde. Yanındaki çocuk ise şaşkın, benim bile saçlarım daha uzun diyen deyimler kokacak bakışları.
Seneler geçecek. Bir başka adam gidecek ve buna sebep gene kendisi. Gene kısacık saçları, aynı model, bu defa ama, bu defa kendi kesmeyecek, önce adam gibi birine kestirecek. I ıh. Beni yaşlı gösteriyo bu. Bu çok mutlu bi model. Ben huzursuz ve mutsuzum. Kime kızayım? Kime çatayım? Kime ve neye üzüleyim? Durum mutlu, ama ben değilim. Artık kurtuldum ama mutsuzum. Mutluydum ama durum kötürümdü. Şimdi ise eskisi gibi hala aynı huzursuzum. Elde var, ne? Sıfır değil.
Sonra gidecek, en olmadık bir kuaförde kestirecek saçlarını. Üç numara. Kuaför adam ağlayacak. Bana aşık olacak. Numaranı versene? Bir ay sonra özgürüm. Lütfen. Böyle bir kendiyle-barışıklık-abidesi-görülmedi. Ağlayacak, hem de çok. O sadece üç kanser kadını tıraş etmiş böyle. Ama, ya/belki benim de kalbim/fikrim kanser olduysa/oldu? Kim nerden bilebilir ki, ilgisiz davranışlarım ve beton yüzümün ardından kaç damla dökülüyor, ne depremler geçiriyor vücudum, ama temelim sarsılmıyor. Çünkü, biz en baştan başladık yaşamaya. En baştan inşa ettik, çünkü her defasında mis gibi temizledik enkazları. Bir anda olsun-bitsin, olduralım-bitirelim istedik, olmadı, canımız yandı çok, huzursuzlandık. Ama çabaladık be güzelim. Ve farkında olmadan, o huzursuzlukla, o telaş ve aceleyle, zamana yaydık. Aslında biz oldurmadık, kendisi zamana yayıldı. Ve böylece daha sağlam oldu. Temeller. Temel. Teme. Tem. Temiz. Te. T. Te. Ten. Teniz. Deniz. Den. De. Evet, bana böyle de. Deniz de.
Bu oda, umut.
Bu oda, gelecek.
Gelecek güzel günler.
Güzel günler gelecek
Bunu bildiren bir oda var.
Çalış diyen. Çalış.
“Kazan. Para kazan. Puan kazan. Sınıfı geç. Geleceğe gel.
Bu odada yaşa anı.
Oku burada.
Burada yaz.
Çevir bir daha tersten oku
Başka dillerden oku
Çevir ve para kazan
Geçin muhtaç olma
Geleceğe gel
Ama benden gitme” diyen bir oda var burada.
Ruhumu serinliğiyle ısıtan bi oda.
Senin gibi =)
Tatlı bi yer burası benim için.
Bu odada, uzun süredir kullanmadığım boyalarım var. Kullanılacaklar, biliyorlar. Bu oda söylüyor bunu.
Bu odaya asılanlar ya ıslaktır, ya kötü kokar. İyi koksun diye camın önüne konur, kurusun diye askıya asılır. O kadar. En sonunda ikisi de aynı yere çıkar. Bu serinlik, bu sadakat, bu sessizlik kokarlar. Bu oda, ben on sene salonda da yaşasam, bu oda bekler beni. Salon beni terk eder, kendini bile kaybeder, ama bu oda beni bırakmaz.
Salon hep değişir. Garip garip insanlar bile girer. Ama burada herkes temizlendi.
Burası hep temiz. Olmadı, kendini temizler. Salon hep zibidi. Benim uyuduğum yer.
Ben buraya bağlıyım. Ben burayı seviyorum. Benim gönlüm onda.
Çantalarımı o saklamasa, ben gene gitmiştim uzaklara. Ben gene başka bir evdeydim, bir tanımadığımla. Beni bu oda koruyor. Bu oda, anne. Anneden öte. Üstüme temiz şeyler giydirip beni yanında yatıran, ihtiyacım olduğu için tüm gece pişse bile bana sarılan bi oda burası.
Burası o.
Ve ben ona bağlıyım.
Odalar, insanlara benziyo’.
Bu oda, ışıkları kaparsan kapkaranlık. Huzurlu. Dışarının sesleri. Ama kendi sakin, sessiz. Işıkları yaparsan parlaklıktan gözün yanar, bakamazsın.
Sen de öylesin.
Sen öyleysen, ben sensem,
ben de öyleyim.
26 Ekim 2009
Thetis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder