


Temizlik malzemesi reklamlarına uyuz oluyorum.Neden mağdur kişi hep kadındır?Hadi onu geçtim ona yardım edecek bir kadın daha yok mudur?Ona yardım edecek o lanet zor kirleri çıkaracak kişi hep kaslı süper kahraman mı olacak?Ayaklanalım bence bu reklamlar yüzünden!Topunu yakmalı,yıkmalı izlememeli gerçi.Ama bununla kalmamalı, artık harekete geçmeli.Bu reklamları protesto etmeli!Zorla izlettiriyorlar bari süper kahramanımız şekilli vücutlarıyla kadınlar olsun.Kodummu oturturum diye alttan alttan versin ultimatomu.En azından temizliği güçlü olduğumuz için yaptığımızı düşünürüz(müş gibi yaparız).
Her küçük kız çocuğunun hayalini süsler Barbie.Pembe hülyalarında hep o ve onun pembe hayatı vardır.Bebekleri alınsa bile kesmez onu,bebeğe elbise ister.Elbise alınır, mobilya ister.Mobilya alınır, ev ister.Ev alınır, daha büyüğünü ister.En sonunda olayı abartıp barbie olmak ister.Göz renginin bile pembe olmasını ister(kuzenimden biliyorum ki kendisi bana pembe lens sipariş etti!).İster de ister.Çocuktur anlıyorum, ben de istedim zamanında çok.(Hatta kuzenimle aynı yaşlardaydık.Sünnet olacaktı.Ben fırsattan istifade ortalığı ayağa kaldırdım 'gelinlik alın bana!' diye.)Sizce de fazla abartı değil mi bu?Yani ben artık sokaklarda gördüğüm barbie baskılı tshirtlerden,ayakkabılardan,çantalardan tiksiniyorum.Tamam ben de istedim ama bize mavi de alınırdı, yeşil de.Pokemon,transformers kalem kutuları falan vardı.Bütün küçük kızlar pembe değildi.Artık onları gördükçe tiksiniyorum pembeden.
Bir de şu çocuk şarkı yarışması var.Onun yüzünden de dövesim gelio şu çocukları.Abi böle bir şey olabilir mi?Ulan sen daha 10 yaşındasın götünde bok var daha.O hareketler ne?Küçük ibo küçük onur furyası bile küçüktü.Bunlar adeta 30yaşında.Hele bücür cadı mı fındık kurdu mu ne var.Onu bir kaşık suda boğabilirim.Hatta onun anne babasını boğmam için bir kaşık suya bile ihtiyacım yok.Ne biçim bir çocuk yetiştirme tarzı.Ayrıca o program ne o program?Bildiğimiz terör.Rtük nerde?Bu çocukları eliyorlar ediyorlar psikolojileri umurlarında değil.Ama bu işte hard core başka bir program var:Yeteknek sizsiniz.Küçücük çocukların çıkarıp daaaan diye tuşa basıyorlar,yazık...
Bu çocuklardan tiksinmemin tek sebebi;tv.Tv den tiksinmemin tek sebebi ;çocukların anneleri, babaları, yani izleyenler.İzleyenlerden tiksinmemin tek sebebi;izlettirenler.İzlettirenlerden tiksinmemin tek sebebi;evler,dolan cepler,reklamlar,para...
Anlıyorum ki bu çocuklara yazık ediyorum.Onlar da dahil hepimiz pembe bir yalanın parçasıyız...
Petek Dinçöz ü ne yapıcaz abi biz?Tekrar çıktı piyasaya.Tam kurtulduk evlendi derken yeniden peydah oldu.Bir de yetmez gibi her yere taşıdığı köpekleri çıktı şimdide.Israrla yanında dolaştırıyor.Alişan dan sonra Beyaz a da getirmiş.Mustafa Üstündağ ve Şafak Sezer ayar oldular.Beyaz köpeklerin ağzının ortasına vurmamak için zor tuttu kendini.Gerizekalı seyirciden ve onlarla aynı okulda olmaktan utandım bir an.Köpeğe alkış isteyen Petek e hep destek tam destek.Eller kızardı köpekleri alkışlamaktan.Mustafa Üstündağ da giydirdi bol bol takdir ettim.Beyaz neyin peşinde onu anlamadım.Neden köpekleri almış ki?İyi oldu ısırdılar bunu.Ama neyse ki işi sağlama aldı kucağa almadı köpeği.Yazık ulen bize!Yıl 2010 saat gecenin ikisi hala kanalları gezerken Petek zulmü!Sa ba ha kadar pettek!
Adam.
Deniz yazar
Yazıyor bir şeyler saatlerce, sabah oldu demiş kalkmış, bakmış saat 11.30, paranoya başlangıcı olduğunu hatırlamış, hemen telefona sarılmış, bir başka semptom bulmuş kendinde, derhal gitmeli doktora. Okey vermekte annesi, karşılayacak ne vardıysa ruhunda kesik. Yamayacak bir doktor arayacak.
Noodle siparişi veriyor. Siparişi nakit ödeyene %20indirim. Nakdi işaretliyoruz, adam geliyor, cüzdana bakıyor, kuruş yok. Onunla tanıştığımız günün aksine. 65kuruşun aksine. Ama o zamanlar kuruş yoktu, 65.000 vardı cebimde, yani o zamanın parasıyla, hiçbişeye yetmeyen bi para. Simit sarayında bi kuşburnu bile içemezsin mk.
Adam geliyor, deniz cüzdana bakıyor. Kredi kartı var ama olmaz, onda biriktirilmiş ve kenara konmuş paralar var, ya hasta olursam? O zaman lazım. Dönüyor. Adam, bence sen geri git, üzgünüm, sen ye onu. Galiba suratında açlık izleri var, kahvaltı etmemiş ki daha, ama saat 14:14. Adam olmaz diyor. Gitmem kalırım. Kapının önünde otururum. Sen ödemeni yap. Aslında yapma boşver. O zaman diyor Deniz, gel içeri. Kapıdan yani, gir içeri. Adam giriyor. Üstü sırılsıklam. Dışarıda yağmur. Okul tatil iyi ki. Deniz ketılda su kaynatıyor, adama koyuyor çay. Isıtıyor çay. Deniz ondan çay içmez, vücudundaki her dolu alemi kustu gözyaşlarını, midesini, geceyi. Ve o geçen gün, geçmekteki gün ruhu ısındı. Ondan, çay içmez deniz. Kahve kapiçino filan içer. İçti de. Adam ısındı. Ye dedi. Paketi açtı. Açtı. Kullanılmış bir çatalla yemeye başladı. Ne de olsa benden başkasının salyası yok üzerine kanırtılmış. Problem de olmazdı, titizliğim üzerimde değil, geçmiş beş sene hep başkasının kusmuklarını yemedik mi zaten doymak için, mühim değil dert değil. Lakin geçmiş geçmişte böyle şekillendiyse gelecek de aynı şekilde çeperlenecek değil. Mühim değil, bunları konuşmayalım. Tamam yiyelim. Deniz yer. Adam içer. Biri doyar biri ısınır. İyi ki okul tatil.
Keşke abim de burda olsaydı.
Keşke zaman dursaydı
Keşke görünmez olabilseydik
Keşke ışınlanabilseydik
Keşke an’ı durdurabilip durmuş an ve mekanda bizler hareket edebilseydik. Ama sadece biz.
***
Bak bence dokunmalı o yıldızlar birbirine, yoksa ruhları üşümeye devam eder. Dokunmalılardır ki, abisi, kedisi ve kendisi, korkmasın. Gece.
***
Beni onlar davet etmez, çünkü ben yalnızca benim olanları davet ederim, benim olanları ve bana ait olanları. Benim olup da bana ait olmayanların, bana ait olup da benim olmayanların hiçbiri bir hücresini bile sokamaz bu kapıdan içeri. Bir kapıdır ki, o kapının ardı bir başka kapı Bu yüzdendir ki “biz” diye bir kelime vardır. Biz’e dahil olmayanlara burada yer yoktur, bizim sığıntı limanımızdır burası. Bir ötekileştirme söz konusu değildir, ama bizim de davet edilmeyişimizin sebebi budur. Nedir?
Her davet edenin de bana ait ve benim olduğu da gerçekliğin bir parçası değildir.
Demek ki, peşinden gittiğimiz, önünden gittiğimiz, yanında gittiğimiz, üstünde veya altında gittiklerimiz, davet edilen yere etrafında gittiğimiz yerdir biz. Biz, bu kapıdan içeri girebilendir bizim iznimizle, davetimizle.
Biz güzel bir şey.
Bakıyorsun: kabı sana benzemiyor.
Bakıyorsun: içi senin aynın.
Bakıyorsun: sen yoksun, o var.
Bakıyorsun: o sensin. Je est un autre. Ben bir başkasıdır, ben o’dur, bir başkası olan odur.
Bakıyorum: alter ego,
Bakıyorum: beni benim kadar iyi tanıyan, o kadar iyi dost.
Bakıyorum: dişilerde erkek, erkeklerde dişi olduğu takdirde özerklik isteyerek (dissosiyatif bozukluklar) (kişilik bölünmesi) (şizofreni) ortalığı karıştırabilecek, VAR BEDENDEKİ YOK KİŞİ.
Bilmiyorum ne yaşandı ne yaşanmadı, rüya mı gerçek mi. Ama o adam kapıdan içeri giremedi. O adamı ben çağırmadım. O adam kim. Nasıl neden.
Of bittim gene. Uyuncak ve dokun. Thetis
14 Ekim 2009
Thetis
Hatırlamamak çizdiklerini
Bu benim mi?
Üstünü çizdiklerini
Karaladıklarını
Sonunda elde avuçta
Kafa karışıklığı sanatının
Getirisi.
Ev dağınık.
Çöp
Bulaşık.
Toz.
Ve zırıltı.
Aramak bazen
Benim gibi
Nerede
Neden
Niye
Nerelerdeyim ki?
Nerden geldim
Nereye gitmekte.
Doğum
Yaşam ve yaşantılar bütünü
Hiçbiri birbirini tamamlamamakta
Kırık hayatlar
Kırık hayatlar
Sen ne kadar uçsan da gökyüzünde
Duvarlar ne kadar olsa da saydam
Ve sana açsa göğsünü
Tüm gece kokusunu kaydetmeye çalışarak uyusan
Gözyaşların
Teninin altından
Akarken
Ve göğsünün ucunda toplansa tüm yaşlar.
Orada tutunsa dışarı bırakmadan.
Nedir
Sadece bütünlük duygusu
Anlaşılmak mı ki
Kim kimi nasıl nerede ne sebeple anlamış
Mümkünsüz
Olasısız bence
Ama o his var.
İnanmak istemek
İnandırma ihtiyacı(!)
İhtiyaç değil ki bu eninde sonunda bir arzu. Kimse kimseyi inandırmak ihtiyacında değil, arzusunda.
Arzularına sahip çık.
Ama inan sen, karşımdaki.
Yorgunum.
Senelerce adım atarım daha
Ölene dek koşabilirim
Tekrar aynı göğsüne tutunmak için aklımda sürekli geçmişe kayan gökyüzünde
Aynı ihtiyaç, ihtiyaca sebep olan aynı arzu ile.
Ben o an kimdim,
Sen kimdin.
Platon
Sokrat.
Fark etmez ki ikisi bir olsa.
Ya da var olmuş veya olmamış.
Sadece öğret bana. Ben severim anlatmayı ama sana değil, senden dinlemek varken kendimi senmişimcesine.
Kanımdan ol, canımdan ol, karışmadan kanıma- kan ol.
Olmaz mı?
Çünkü bütün kanımı hızlandıran güven ve duygu patlamaları
Şah damarın senle olanlar için şarıl şarıl dolup tazyikli tazyikli akmakta.
Sen ....
Sen yazdıktan sonra ardından ben gelemiyo' biliyor musun?
Sanki ben denen şey sadece senin geçmişin
Ben sadece eksik bir sen gibi.
Gül gibi zülfikar gibi kılıç yarası gibi temiz yüzümde gözlerimde bir ela hasret
...
Atak gelince parka kaçar ağlayıp bağırırdım bilmediğim semtlerde
Baba nerdesin? Aklımda bile yok
Annemi özledim! Gene aynı ağlıyorum ama ardından senin göğsünde susan çığlıklarım var
Kardeşlerim, onlar küçük abisi, ama sen onların abisi değilsin, olmamalısın, onlar bizim gibi farklı olmamalı, sıradan olmalı, kafası karışmamalı, hıçkırıklar süzülmemeli derisinin iç etrafından ve yüzeyinden, kova görünce tüm geçmiş aklını tokatlamamalı. Olabildiğine sakin, olabildiğine sıradan olmalı, (bu bir dua değil ama, yalnızca aklımın emrettikleri, arzumdan geçen ise keşke, keşke anlayabilseler ne kadar yorulsalar da, ve ben evet ben yamasam onları ama senin yaptığın gibi.. salt korkutmadan ve dokunmadan ruhunun istenmedik yerlerine ve bi’ düşünce olduğunda korkutan, hayır olmaz o yapmaz deseler ve ağlasalar, neden diğerleri de öyle olmadı, ya da ben bu göğsü bulmak için bu geceyi bulmak için bu gece böylesine sarhoş olup tüm kapılarımı ardına dek göz pınarlarımı kurutana ve midemin asitini bile kusana dek nasıl da açtım KENDİM DENEN O HİÇLİĞİ ama kesinlikle içkiden ötürü değildi, beden sarhoştu zaten tamam kandaki miktar coşturuktu ama RUH peki neden bu kadar ÜŞÜYODU NEDEN NEDEN NEDEN KİM BUZDOLABINA SOKTU BENİ NEDEN NEDEN NEDEN KİM YAPTI BUNU AMA SUÇLU ARAMAK DA ANLAMSIZ Kİ BELKİ DE BEN KAPATTIM KENDİMİ BİR SOĞUKLUĞA, YAZ HAVASINDA ÜŞÜYEN BENDİM TİR TİR ŞUBAT KARINA BÜRÜNÜP, AMA BU İHTİYACA İTEN NE VE KİMDİ BENİ, ONLARIN HEPSİ AYAKLARIMI EVİNE
RUHUMU SANA GETİRDİ.
SEN ISIT DİYE (?)
...
...
NEDEN BANA BUNLARI YAPIYOSUN?
Deniz, oğlum, sus, yat uyu.
28 Ekim 2009 03.02
Thetis
Bi odaya benziyo yeni bi insan fakat insan gibi bi insan. Eğer içinde yaşıyosan, yaşancak hale getirirsin. Eğer insansan o odayı oda yapan sensindir. Hayallerle de doldurursun eşyayla da ve en güzeli ise, hayal ve eşya uyumlu olduğunda güzeldir odan. Benim en sevdiğim odam burası. Odada neler mi var; çamaşır makinası, çamaşır askısı, masa, çamaşır dolu sepetler, bir sürü pencere, masa lambası, üstüne adımı bile yazmamış olduğum bir sürü yeni defter, makyaj malzemeleri, dine inanmam fakat kendimden bir hatıra olarak sakladığım seccade, makyaj aynası, kombi. Serinlik, sessizlik, sadakat, temizlik, çalışma aşkı, emek, emeğin getirisi bu oda. Bu oda, süslenilip püslenilen oda. Bu oda, yıkandıktan sonra girdiğim ilk oda. Bu oda bornozumu alıp banyoya götürdüğüm, bu oda, banyodan çıkıp bornozumu giyip ilk adımımı attığım oda. Beni ısıtmaya yarayan kombi burada. Suyumu ısıtan kombi. O sıcak suyun altında bulduğum huzur. Tüm karanlıklarından arınmak rahatlığı.
Bak bu odada, masanın altına sıkıştırılmış, tıkıştırılmış birçok bavul, çanta ve valiz var. Evet tıkıştırılmış, çünkü artık “gitmek” istememiş. Artık “kalmak” istemiş. Artık “mesken” istemiş. Ama “uykusunun gelmemesini” istemiş, bak yataklık bi yere benziyo mu, yerler çırılçıplak ve parkeler kalkmış gözyaşları bastığı için odayı. Yazamadığında ağlamış hep çünkü, bi de korkmuş hep delirmekten ya da hep deli kalmaktan, çizginin öbür tarafına geçmekten. Belirsizliği reddetmiş hep, ama çizgiye dayandığı zaman keçileri, çok korkmuş, ne olacak, demiş, ne olur, demiş, şimdi kendimi kendime bir tokat atmaktan alıkoysam ve çizgiyi aşsam, ne olur, o belirsizlikte neler gizli? Gene aynalar olacak mı? Ya da benim temizleyeceğim kirli çamaşırlar?
Bu oda, bak, tarak var, toka var. Biliyor çünkü hızla uzayacak saçları, ta ki beline gelecek, gene aynı boyda kestirilecek, yavaş yavaş kısalacak, üç numaraya gelene dek. Sıra sıra deneyecek, önce kendisi kesecek ağlaya ağlaya ve kin kusarak, sonra annesi onu bir berbere götürecek. Arka planda bir türk sanat müziği parçası çalacak, annesi gözlerini aynanın tavana en yakın noktasına dikip gözyaşlarının dökülmemesine çalışacak, sanki müziği dinliyormuş gibi yaparken. O ise mutlu ve acı içinde. Yanındaki çocuk ise şaşkın, benim bile saçlarım daha uzun diyen deyimler kokacak bakışları.
Seneler geçecek. Bir başka adam gidecek ve buna sebep gene kendisi. Gene kısacık saçları, aynı model, bu defa ama, bu defa kendi kesmeyecek, önce adam gibi birine kestirecek. I ıh. Beni yaşlı gösteriyo bu. Bu çok mutlu bi model. Ben huzursuz ve mutsuzum. Kime kızayım? Kime çatayım? Kime ve neye üzüleyim? Durum mutlu, ama ben değilim. Artık kurtuldum ama mutsuzum. Mutluydum ama durum kötürümdü. Şimdi ise eskisi gibi hala aynı huzursuzum. Elde var, ne? Sıfır değil.
Sonra gidecek, en olmadık bir kuaförde kestirecek saçlarını. Üç numara. Kuaför adam ağlayacak. Bana aşık olacak. Numaranı versene? Bir ay sonra özgürüm. Lütfen. Böyle bir kendiyle-barışıklık-abidesi-görülmedi. Ağlayacak, hem de çok. O sadece üç kanser kadını tıraş etmiş böyle. Ama, ya/belki benim de kalbim/fikrim kanser olduysa/oldu? Kim nerden bilebilir ki, ilgisiz davranışlarım ve beton yüzümün ardından kaç damla dökülüyor, ne depremler geçiriyor vücudum, ama temelim sarsılmıyor. Çünkü, biz en baştan başladık yaşamaya. En baştan inşa ettik, çünkü her defasında mis gibi temizledik enkazları. Bir anda olsun-bitsin, olduralım-bitirelim istedik, olmadı, canımız yandı çok, huzursuzlandık. Ama çabaladık be güzelim. Ve farkında olmadan, o huzursuzlukla, o telaş ve aceleyle, zamana yaydık. Aslında biz oldurmadık, kendisi zamana yayıldı. Ve böylece daha sağlam oldu. Temeller. Temel. Teme. Tem. Temiz. Te. T. Te. Ten. Teniz. Deniz. Den. De. Evet, bana böyle de. Deniz de.
Bu oda, umut.
Bu oda, gelecek.
Gelecek güzel günler.
Güzel günler gelecek
Bunu bildiren bir oda var.
Çalış diyen. Çalış.
“Kazan. Para kazan. Puan kazan. Sınıfı geç. Geleceğe gel.
Bu odada yaşa anı.
Oku burada.
Burada yaz.
Çevir bir daha tersten oku
Başka dillerden oku
Çevir ve para kazan
Geçin muhtaç olma
Geleceğe gel
Ama benden gitme” diyen bir oda var burada.
Ruhumu serinliğiyle ısıtan bi oda.
Senin gibi =)
Tatlı bi yer burası benim için.
Bu odada, uzun süredir kullanmadığım boyalarım var. Kullanılacaklar, biliyorlar. Bu oda söylüyor bunu.
Bu odaya asılanlar ya ıslaktır, ya kötü kokar. İyi koksun diye camın önüne konur, kurusun diye askıya asılır. O kadar. En sonunda ikisi de aynı yere çıkar. Bu serinlik, bu sadakat, bu sessizlik kokarlar. Bu oda, ben on sene salonda da yaşasam, bu oda bekler beni. Salon beni terk eder, kendini bile kaybeder, ama bu oda beni bırakmaz.
Salon hep değişir. Garip garip insanlar bile girer. Ama burada herkes temizlendi.
Burası hep temiz. Olmadı, kendini temizler. Salon hep zibidi. Benim uyuduğum yer.
Ben buraya bağlıyım. Ben burayı seviyorum. Benim gönlüm onda.
Çantalarımı o saklamasa, ben gene gitmiştim uzaklara. Ben gene başka bir evdeydim, bir tanımadığımla. Beni bu oda koruyor. Bu oda, anne. Anneden öte. Üstüme temiz şeyler giydirip beni yanında yatıran, ihtiyacım olduğu için tüm gece pişse bile bana sarılan bi oda burası.
Burası o.
Ve ben ona bağlıyım.
Odalar, insanlara benziyo’.
Bu oda, ışıkları kaparsan kapkaranlık. Huzurlu. Dışarının sesleri. Ama kendi sakin, sessiz. Işıkları yaparsan parlaklıktan gözün yanar, bakamazsın.
Sen de öylesin.
Sen öyleysen, ben sensem,
ben de öyleyim.
26 Ekim 2009
Thetis