Bir yazı yazmanın zamanı geldi bence deyip geçtim bilgisayar başına.Tabi ki her zamanki gibi ne yazacağımı bilmeden.Neyse bu arada br haberlere göz atayım dedim.Ve başlık:''İlkokul tuvaletinde tecavüz dehşeti!''
Kimsede vicdan kalmamış kardeşim!Hadi vicdanı geçtim korku da mı kalmamış?Hiç mi korkusu yok bunların?Hak var hukuk var.Ulan onu geçtim içerde şişlenmek var.Sapıksın anladık azgınsın.Aklın çüküne kaçmış durumda.Küçücük çocuk be abi.Yazıktır,günahtır.O kadar yazık o kadar günahtır ki içerde bile adamın ciğerini sökerler.Çükünü koparıp bir yer atarlar.
Bir de olayın şu yönü var ki çok acı.Olay bir okulda oluyor.Ne yani çoluğumuzu çocuğumuzu okula da mı gönderemeyeceğiz artık?Ya okulda oğluma kızıma tecavüz ederlerse diye mi düşüneceğiz.Sokak dersin salmazsın eve kapatırsın çocuğu.E okula da mı göndermeyeceksin?Vay ki ne vay halimize.Yazık bizim çocuklarımıza.Böylesine iğenç bir ortamda sağlıklı bireyler olarak yetişmek için yırtınıyorlar,yırtınıyoruz.
Cinayet bile hafif kalır bir çocuğa tecavüz etmenin yanında.Tecavüz demek istemiyorum,daha fazla bu iğenç kelimeyi ağzıma almak istemiyorum.
''Türkiye'de çocuk istismarına ceza söz konusu olmasına rağmen; ihmali bir suç teşkil etmez. Bu vesile ile bir çok medeni toplumda olduğu gibi suç işleyen küçük çocuğun ailesi veyahutta ebeveynleri suçlu sayılmazlar. Bunun yanı sıra; aileleri ve eğitim hayatları süresince kendilerine karşı işlenen istismarlar karşılıksız kalır. Aşırı istismara uğrayan çocuklar için aile bireyleri; istismarı işleyen aile reisi hakkında vasi tayini davası açabilir; veyahutta yerel emniyet kontrolünde çocuk yeni bir aileye teslim edilinceye dek korunulur[5]. Dünya'da çocuk istismarı %1 ila %10 arasında değişirken; Türkiye'de bu rakam %10 ila %53 arasındadır.
Ancak; yasalarımız Dünya standartlarının oldukça altındadır. Türk Ceza Kanunu'nun 414. maddesine göre, 15 yaşından küçük bir çocuğa zor kullanarak, tehditle tecavüz edilmesi 10 seneden az hapis cezası verilemeyeceğini iletir; fakat bunları yapmadan tecavüz edilirse beş seneden az hapis cezası verilemeyeceğini bildirmektedir.''
Şimdi anlıyorum bu iğrenç varlıkların neden kormadığını.Sonuç olarak ben korkuyorum ve üzülüyorum artık...
28 Aralık 2009 Pazartesi
evet! o çocuklara dokunan heriflerin çükünü koparmak istiyorum!
12 Aralık 2009 Cumartesi
Hayat'a...
Belki de farklı şehirlerde
Ayrı umutlarla bezenmiş
Yıkık bir duvar ardında...
O duvarın taşlarını ben söktüm
Sen dizdin
Ben dizdim
Sen söktün
Hayat ; bitik bir hayat
Belki tek bir odanın içinde
Belki de farklı şehirlerde
Ayrı umutlarla bezenmiş...
Elinde bitik bir sigarayla
Yarım şişe şarap
Yitik bir sesle uğultu arası
Kulağımı tırmalayan bir tını
Beyaz düşler sokağında
Ağlayan biri vardı
Ve hayat ; kısa bir hayat
Belki tek bir odanın içinde
Belki de farklı şehirlerde...
30.02.07
Işıl...
2 Aralık 2009 Çarşamba
Bu bir itiraftır /

AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Cemal Süreya
Bu bir itiraftır..

Ne kadar çabuk değişiyor insanlar. Nerden mi vardım bu kanıya; kendimden... Kaybetmekten asla korkmayan ben;şu anda dizlerim titreyerek değişmeye çalışıyorum yine,yine eski ben olabilmek için yırtınıyorum. Önceleri ne kadar farklıymışım,kendim ve erkek arkadaşlarım hariç herkesi düşünürmüşüm,şimdiyse durum ne kadar da farklı. Kaybetmekten korktuğum 'o'nu düşünüyorum sadece. Açıkçası tuvalette bile 'o'nu düşünüyorum ki rüyalarımdan hiç bahsetmiyorum bile... Şu anda yazarken de 'o'nu düşünüyorum. Ve şunu düşünüyorum: Acaba bundan bir yıl sonra kimi düşüneceğim? 'O' hala hayatımda olacak mı?Ya olmazsa...
Neden bu kadar paniğim?Neden çıldırdım?Neden bana aşık olmasını bekliyorum,sadece beni düşünmesini?
Dışardan nasıl gözüküyor bilmiyorum ama bildiğim bir tek şey var sadece;'o'nun da beni gerçekten sevdiği.Peki o zaman neden hala doyumsuzum?Bu açgözlülüğün sebebi ne?
Bundan 4 sene önceydi.Yeni tanışmıştık başka bir 'o' ile.Kalbim çıkacaktı neredeyse.Uzaktaydı,alışıktım bu duruma.Yanıma gelince bi garip olurdum,sanki sevemezdim yanımdayken 'o'nu.
Bundan 3 sene önceydi.Tanışmak ne kelime.Diğer 'o'yu zaten çoktandır tanıyordum.Kalbim çıkacaktı neredeyse.Yakındaydı,alışıktım bu duruma.Yanımdan gidince garip olurdum,sanki sevemezdim yanımda değilken 'o'nu.
Bundan çoook sene önceymiş gibi gelse de sene bu sene.Yeni tanışmıştık esas 'o' ile.Kalbim çıkacaktı neredeyse.Ne uzaktı ne yakın.Nerede olduğunu bilemedim,hala da bilemiyorum.Sanki bugün var yarın yok.İlk defa gerçekten korku kapladı içimi;kaybetme korkusu...Kaybetmekten hiç bu kadar korkmadım.Bazen isyan ediyorum yeter lanet olsun diyorum istemiyorum diyorum.Sonra ne mi oluyor?Yataklara düşüyorum özlemekten,uyuyamıyorum.
O her şeyi bilen tavrı,zeytin yağı gibi üste çıkması,beni sinirlendirebilen nadir insanlardan olması,sesimi yükselttirmesi,kavgaya olan sempatisi,onu düşünerek yaptığım şeyleri sanki bencilmişimcesine kendim için yaptığımı düşünmesi,umursamaz hareketleriyle beni ne kadar da çok bağlamış kendine...
Çok şey mi istiyorum bilmiyorum.Aslında biliyorum da bilmemezliken geliyorum.Bilmiyormuş gibi yapmaktan da sıkıldım.Ne yapmalıyım onu da bilmiyorum.
Sanırım her şeyi biliyorum ben. Paniğimin,çıldırışımın,doyumsuzluğumun,açgözlülüğümün sabebi apaçık ortada.
Yarını bekliyorum şimdi,'O'nu.Ya gelmezse yine...
27 Kasım 2009 Cuma
itirazı olan?
Bu devirde kadin olmak, yari hamile olmak gibi bir sey.
Ayni anda hem hamile olmak, hem olmamak, hem de olmak-olmamak gibi yani...
Hem seksi ve erkeksi savasci Zeyna, hem de giyinip suslenip Ken'i bekleyen Barbie Bebek olmak.
Hem erkeklerle, ayni okullarda esit sartlarda okumak.
Hatta daha iyi olmak. Hem de ise girebilmek icin patronlara 30'una kadar evlenmeme,cocuk yapmama sozu vermek. Her sabah cocuklarinin anasi,sevdiginin kadini olarak uyanmak.
Tum disi icgudulerinle aynada hos birini gorene kadar cabalamak. Ve ardindan ekmegin pesine dusmek.
Erkek gibi calismak. Isinde mantikli.Disarda duygusal olmak.
Isinde atik, yirtici, tuttugunu koparan.
Evinde narin, hassas, sefkatli olmak.
Guzellik bir yere kadar deyip.
O bir yere bir turlu varamamak. Hic bitmeyen guzel, bakimli, ince, genc kalabilme cabalari vermek. Kozmetiklere,estetik mudahalelere servet yatirmak.Nice okullar, universiteler okumak.
Masterlar, doktoralar yapmak. Ama hayatin anlamini ille de bir erkekte bulmak.
Hem saygideger es, muhtesem ev sahibi,basarili is kadini.
Hem de orospu olmak.
Cok ciddi toplantilar, buyuk pazarliklar yapmak.
Bunlari yaparken giydigin ciddi pantolon takimlarin altina seksi jartiyer giymeyi unutmamak. Ah seni becermek icin ne taklalar atan bu adamlarin,senin namusunu korumak icin seferber olup kurallar koymasina gulmek.
Bu devirde kadin olmak. Ardi ardina degisimler gecirmek. Bitmek tukenmek bilmeyen sizofreniler yasamak.
Bu devirde kadin olmak. Dedim ya.. Yari hamile olmak gibi birsey. Ayni anda hem hamile olmak, hem olmamak, hem de
olmak-olmamak gibi...."
Can Dündar ....
Kadın Olmak - Click here for this week’s top video clips
itirazı olan?
19 Kasım 2009 Perşembe
söylesene; mutlu musun?
"mutlu olmak aslında hiç de zor değil!"diyen mutluluk timsalleri var ya;ya da hayatta başka hiçbir dert yokmuş gibi doğan güneşi izleyebiliyor olmanın insana dünyanın en büyük mutluluğunu verebileceğini,kendisini mutsuz eden tek şeyin insanların mutsuzluğu olduğunu söyleyen kaşar köşe yazarları da var ya,hepsi yalan söylüyor!
mutsuz olmaktır kolay olan.tüm mutsuzlukların insanın ruhunda birikmesidir en kolayı.ve bu mutsuzluğun altından kalkamamaktır.
sabah kalktığında kendine muhteşem bir kahvaltı hazırlamak değil,lanet günün başlamaması için yataktan çıkmamak,tekrar uykuya dalmaya çalışmaktır kolay olan.
canlanmak için duş alıp sonra nefis bir nem bakımıyla kendini güzel hissetmek değil;sıcak suyun teninde bıraktığı hissizlik için duşa girip sonra saatlerce,oda buz gibi olduğu halde havlunla sigara üzerine sigara yakarak odanda oturmaktır.
interneti muhteşem bir bilgi ve kültür kaynağı olarak kullanırken bir yandan da açık olan msninde insanlarla konuşup eğlenmek,ertesi gün için planlar yapmak değil;facebooktaki aptal oyunlara saatlerini harcarken msninde görünmeyip bilgisayarı işlevli olarak saece,daha da mutsuz olmak için müzik dinleyerek kullanmaktır.
ertesi günkü sınavın için yüzlerce sayfa okuman gerekirken kendi blogunu okumaya üşenmektir.
aynı şarkıyı defalarca dinleyip her seferinde aynı melodide gözlerinin dolmasıdır.
ağlayamamaktır artık.ve seni ağlatacak olan şeyleri düşünememek,düşünmemek.ve seni mutlu edecekleri de.ve herhangi bir şey hissettirecek olanları da.her şeyi boşvermektir.her bir duyguyu teker teker,yeryüzündeki en bilinçli bilinçsizlikle ruhundan uzaklaştırmaktır.ve yine aynı şarkıyı dinlerken yine aynı melodide,bilinçsiz ve ruhsuz da olsa,nerden ya da neden geldiğinin bilmediğin bir damla gözyaşının seni terketmesidir.
ve giden Sevgili'nin valizini hazırlamaktır,gitmemesi için yalvaracak kadar alçalarak.
yemek yemek istememektir,tadını gerçekten alamamaktır en sevdiğin yemeğin.
ya da uyumak istememektir.uyumak rüyaları getirecektir çünkü sana.ve ardından yeni lanet günü.
ve kimseye anlatamadıklarını ilk fırsatta kusmaktır,paylaşamadıklarından kurtulduğunda mutsuzluğun zorlaşacağını sanarak.
ve mutsuzluğun kolaylığından vazgeçip mutlu olmaya çalışamamaktır.birinin gelip seni bu mutsuzluktan çekip çıkarmasını beklemek.zira kalmamıştır gücün artık...ne uyumaya ne de uyanmaya...
mutsuzluktur kolay olan.
peki aslolan?kolay yolu seçmeyenler mutlu olan insanlar mıdır?yoksa mutsuzluklarının altından kalkacak kadar gücü olanlar,henüz tükenmemeiş olanlar mı?
söylesene,mutlu musun?
(böyle de depresif dalarım ortama!)
16 Kasım 2009 Pazartesi
a quote from "Annie Hall" by Woody Allen
This guy goes to a psychiatrist
and says, "Doc, my brother's crazy.He thinks he's a chicken."
The doctor says,
"Why don't you turn him in?"
The guy says,
"I would, but I need the eggs."
Well, I guess that's, now, how I feel
about relationships.
They're totally irrational,
crazy and absurd.
But I guess we keep going through it...
because most of us need the eggs.
...
Aşkın Diyalektiği 1

Geçenlerde okumaya başladığım Afşar Timuçin in kaleme aldığı, aşk fikrine yarı-felsefi yaklaşan, soran-sorgulayan kitabı Aşkın Diyalektiği son günlerdeki gündemimi oluşturuyor. Yer yer kitaptan alıntılar yaparak aşkı ve etkileşimli meselelerini anlamaya çalıştığım biçimiyle fikirlerimi tartışmaya açmak ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Aklıma takılan yeni şeyler oldukça yazmaya devam edeceğim şimdilik konun ilk kısmıyla bir an önce açılışı yapmak istedim.
Alfred Fouillé şöyle der : " Erkeğin kadın karşısında, sevgilinin sevgili karşısında duygusallığı tüm toplumsal belirleminden bağımsız olarak vardır : bu duygu bir insanın bir insana aşkıdır ama topluma olan aşkı değildir, seven kişi bazen topluma başkaldırır. Bu anlamda bir annenin çocuklarına olan aşkından da sözedilebilir. Her ne kadar çocuklar kendi açılarından gelecek toplumu temsil ediyor olsalar da annenin çocukarda sevdiği her şeyden önce toplum değildir : anne çocuklarını sever, çünkü onlar onlardır, çocuklardır. Kişilerarası ilişkiler zorunlu olarak toplumsal değildir. "
Aşk bütünüyle sevgiyi içinde barınıdırır ancak sevgiden daha çok bir şeydir. Bu açıdan bakıldığında bir annenin çocuğuna duyduğu his aşktan çok sevginin bir biçimi olarak adlandırılmalıdır. Aşk bir zaman gelir biter. Bitmiş aşklar vardır ancak bitmiş anne sevgileri yoktur. Ancak buradaki belki de en önemli nokta aşkın bir karşı-toplumsallık olduğudur. Aşk kendini bir gerçeklik olarak ortaya koyduğu yerde toplumdaki sınırları tanımaz. Toplumsal önyargılara aldırış etmez. Ataol Behramoğlu "Aşk iki kişiliktir." derken ne güzel ifade etmiştir aşkın değişmez yasasını.
" Aşk bütün boyutlarda tartışmasız benimsemedir. " diyor kitap. Kesinlikle katılıyorum. Aşk tartışmadan sevgiliyi sorgulamdan katıksız bir yüceltme ve kabul etme eylemini barındırıyor kendi içinde. Çoğumuz aşık olduğunda sevgilinin hatalarını, eksikliklerini görmezden gelecek; hatta üstünü örtmeye çalışacaktır. Bu pekala aşğın gözünde geçerli ve gerekli bir davranış olacaktır. O herşeyden üstün, herşeyden daha güzel bir yerdedir ve herşeyin en iyisini hakedecektir. Ve yine " Her aşık kendine ve başkalarına karşı bir -elimde değil- formülü geliştirecektir." Peki bu "Kendinden çıkmak mıdır yoksa kendine yenilmek midir? " diye soruyor yazar bize. Çoğumuz buna kendine yenilmek diye yaklaşacaktır cevabı duyar gibi oluyorum. :) Dışından bakıldığında güçlü karakterler için kendine yenilmek bir şeylerin arkasına gizlenmek acizliğin bir göstergesi gibi gözükmekle beraber bence -elimde değil- formulü kendine yenilmeken çok kendinden çıkmaya daha yakın duruyor. Aşık sevgili için herşeyi göze aldığı gibi en ufak bir tartışmada bile sinmeyi tercih edebilecek durumdadır. Sahip olduklarını herhangi bir zamanda ve yerde yermeye, yerle bir etmeye hevesli olmazken; sevgili söz konusu olunca değerlerini görmezden gelmeye boyun eğer olması bir delilik değil mi ki? Bu da bence kendinden çıkmasına en güzel kanıt olacaktır.
Şimdilik yazıyı kitapta en sevdiğim kısımlardan biriyle : " Aşkın alanı olağanüstülerin alanıdır. Yaşamda herşey olağana göre düzenlenmiştir, buna göre olağanüstünün uzun süre kendini sürdürme şansı yoktur." yaklaşımıyla bitirmek istiyorum. Yazar bunula bizi aşkın er geç sonlanacak bir yanılgı olduğunu düşünmeye ve bu gerçekle yüzleşmeye sevkediyor olmalı. "Yaşanmışı hiçbir şey gideremez ve geri getiremez. Sönmüş bir ateş sönmüş bir ateştir bitmiş bir aşk bitmiş bir aşktır." Aşk bittiği yerde artık olağana dönüşmüştür; bitmese bile belli bir noktadan sonra aşık yorulmuş ya da bir şeylere alışmıştır. Onu geri getirmek, yeniden yaşamak olanaksızdır. Onu yeniden olağanüstü kılmak ise hiç olası değildir. Onu belki de beklemediğiniz bir anda tesadüfsel bir süreçte yakaladınız ve bir daha aynı koşullarda aynı durumla karşılaşmak; yine kıvılcımı bir yangına dönüştürmek elinizde olmayabilir. İşte aşkın elinizden kayıp gitmesi böyle bir şey. "Aşk da ateş gibi sürekli bir devinim olmadığından varlığını sürdüremez, ummak ve korkmak bitti mi aşk da biter." demiştir La Rochefoucauld. Ancak herşeye rağmen aşk bize verdiği sonsuzluk duygusuyla çekicidir. Aşkı belli bir süre ayakta tutan temellerden biri de işte bu inancın ta kendisidir. Öyleyse sonun düş kırıklığı olması aşkın güzelliğini yitirmesine sebep olmamalıdır değil mi??
Devam edecek...
Deniz Abla yla Rüyanız Hayrolsun ve Sapık Dayı(Flash TV serisi The Last Part)

Bir kere programın formatı adından da anlaşılacağı gibi rüyalarla ilgili.Peki rüyanın nesiyle ilgili bu program?Hepimiz haberdarızdır; bu ablamız bize rüyalarımızı yorumluyor.Ot gördüm,bok gördüm diyorsunuz,o da size yarın boka basıcaksınız bu iyi bir şey hayırdır diyor.İçerik bundan ibaret.Garip değil mi?
Geliyorum Deniz Ablaya...Bu ablamız tam bir sır.Google bile bu kadının soyadını bilmiyor.Nasıl olur demeyin işte bir aratın.Rüyanız hayrolsun un Deniz Ablası diye çıkar.Tabi Medya Kralı nın reklamlarında izledik ama unuttuk bir çoğumuz.Neyse kadının soyadı Kanıca ymış.Bulduktan sonra arattım googleda sadece bir sonuç çıktı, helal olsun.Ben kendi adımı yazınca bile en az üç sayfa yazı çıkıyor; sınav sonucudur,odur budur.Neyse bu ablamda acayip bi enerji var ya da boğaz mı demeliyim?Her gece bağrış çağrış program sunuyor yarın yine aynı ses.Ne içiyor yumurta akı mı bal mı bilemedim.Gizli bir formüülü vardır kesin.Celebirity nasıl olsa...İşin en güzel tarafına geliyorum.Flash tv nin mi yoksa bu ablanın mı sapığı bilemedim bir adam var.Her gece arayıp İzmir in kavakları diye giriyor olaya.Adam olaya gayet hakim,formatın farkında.Her şey kontrol altında:)Okan Bayülgen programında bu adamı sorduğunda kadının verdiği cevap muhteşem:''o bizim enerjimiz bla bla..''
Açıkçası bu kadar program izledim ama bu kadar kaçığını izlemedim.
Bu programı,Deniz Ablayı ve kaçık izmirli dayıyı bir daha görmek istemiyorum!
p.s:Flash Tv yeni slogan olarak ''Biri Bizi Durdursun'' kalıbını kullansın diyenler birleşin!!!!
(Böylece flash tv serimin sonuna gelmiş bulunuyorum.Bir daha bu konuda yazmamak üzere...)
15 Kasım 2009 Pazar
Yalçın Çakır la bir saat değil bir gün değil hayır hayır bir ay da değil bir ömür! (Flash TV Serisi Part 2)

Reality showların tuttuğunun kanıtı:Flash TV.Tabi artık ailemizden biri olan Yalçın Çakır.İyi de bir adama benziyor,şöyle bi bakayım dedim kimdir nedir diye.''1961 doğumlu olan Yalçın Çakır, gazeteciliğe 1978 yılında Hürriyet'te adımını attı. Bir yandan okurken, ailesinin ekonomik şartları gereği çalışmaya başlayan Çakır, okuldan sonra taksi duraklarındaki telefona bakarak evine destek sağladı. Geceleri gazinolarda fotoğrafçılık da yapan Çakır, Milliyet, Cumhuriyet ve Yeni Asır'da çalıştı. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü mezunu olan Yalçın Çakır, bir süre de Nurettin Sözen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken onun basın danışmanlığını yaptı.''Buraya kadar her şey normaldi.Taaaaa ki;
''1992'den bu yana, iki kez ara vermesi hariç, Flash TV'de çalışıyor. 2004 yılı başında aşırı stresten kaynaklanan kalp krizi geçiren Yalçın Çakır, Flash TV'de reality programlarından sorumlu. Çakır, Flash TV'de, Düzlem Ayna, Yüzyüze, Flash Ekip, Evlat Acısı, Evlat Hasreti adlı programları hazırladı. Şimdilerde Umut programını hazırlayıp sunuyor.'' kısmını okuyana kadar.Bu alıntı biraz eski.Gerçi eski olması normal çünkü her gün yeni bir programla ekranda boy gösteriyor.Ben yetişemiyorum.Bir program söylediğimde ''yok yok onun şimdi yeni bir programı var'' tepkileri alıyorum.E ben yine anlamıyorum.Bu adamın karısı kızı çocuğu yok mu?Ne ara görüyor onları?Sonra tekrar arattım acaba çocuğu var mı diye.Hooop ''Flash TV'de yayınlanan Umut programının yapımcı ve sunucusu Yalçın Çakır, seviyenin olmadığını bu programların faydadan çok zarar verdiğini söylüyor.'' başlığı altında bir yazı çıkıyor karşıma.Altında yazan daha da komik:Programını kızına bile izlettirmiyor.Noluyo ya?Konu git gide dağılıyo!Baba aileyi göremiyor;çünkü program sunmakla meşgul!Anne kocasını göremiyor;çünkü baba tvde!Kız babasını göremiyor;çünkü baba zararlı program sunuyor!SONRA HEPSİ BAHÇIVANA!!!!
NOLUYO YAAA!!!!Bence Yalçın Çakır ailesini de alıp programa çıksın!Aile dramı yaşanıyor gözümüzün önünde!Bu kız büyüyünce heba olur,herkese yazık olur...!
Ajdar & Vanlı Müslüm Kır Zincirlerini Show (Flash Tv serisi Part 1)

ŞOK! Türkiye'nin en sansasyonel insanı olmalı Ajdar.Pop star yarışmasının elemelerinden sonra piyasaya bomba gibi bir giriş yaptı.Hepimizin dilinde (inkar etsekte) nane nane vardı.Hatta bizzat ben yurt koridorlarında ''hişt hişt hülya cama çık kalbim sana kaçık'' adlı şarkıyı bağıra çağıra söyledim.Hala aklıma geldikçe ağzıma takılır tüm gün onu söylerim.Sanırsam bugün de uyuyana kadar dilimde olacak :)Neyse konuya dönüyorum.Adamın azmine hayranım sondan kafiyeli şarkılarıya,yediği dayaklarla,hayran kitlesiyle hala ayakta.Hatta ayakta ne kelime adam bir assolist edasıyla estiriyor...
Bu sabah facebook a girmemle şoka girmem bir oldu.Ajdar ve Vanlı Müslüm!Sahnede yaşanan durumu iki kelimeyle özetleyebilirim: KIR ZİNCİRLERİNİ!! Ajdar kendini aşıp Müslüm e ''şu köşede dans edebilirsin'' diyor.Bunun üzerine Vanlı Müslüm sahneyi kapmanın verdiği heyecanla Ajdar la dans etmeye başlıyor.Vanlı Müslüm Ajdar ın yanında kendini buluyor.Yıllardır bastırdığı o dans etme isteği bi anda ortaya çıkıyor,dans etmiyor adeta zevkin doruklarına çıkııyor!!!.Bizim Tepebaşı ndaki acıların çocuğu Müslüm(!) çoştukça çoşuyor.Müslüm coştukça herkes coşuyor,herkes kendinden geçiyor.Şarkının sonunda selamlarını veriyorlar ve reklam arası.